Sosyal İletişim Bozukluğu (SCD) özellikle küçük yaştaki çocuklarda sıklıkla görülebiliyor. Sosyal İletişim Bozukluğu (SCD) teşhisi konulan bireyler, sosyal ortamlarında iletişim sorunları yaşıyor ve toplumsal ilişkileri bozuluyor.
Sosyal iletişim bozukluğu teşhisinin erken yaşlarda konulduğunu belirten Özel Eğitim Öğretmeni ve Psikolog Mine Ağır, “Her çocuğun kişisel yapısı analiz edilmeli ve bireye özel bir terapi süreci devreye alınmalıdır. Ayrıca terapi ve davranış yöntemlerinin yeterli olmadığı durumlarda da çocuk ve ergen psikiyatri uzmanlarından da destekler alınmalıdır” dedi.
Sosyal iletişim bozukluğunun nedenlerinin tam olarak bilinmediğine vurgu yapan Özel Eğitim Öğretmeni ve Psikolog Mine Ağır, şu şekilde açıklamada bulundu: “Sosyal iletişim bozukluğu teşhisi erken yaşlarda konulabilmektedir. SCD teşhisi konulan çocuklar, sosyal ortamlarda nasıl bir iletişim gerçekleştirecekleri konusunda zorluk çekerler.
Bu çocuklar, basit bir selamlaşmada bile zorlanabilirler. SCD’li çocuklar, ses tonu ile aktarılmak istenen mesajı anlamada da problemler yaşarlar. Örneğin, birinin ciddi ya da alaycı konuşup konuşmadığını anlamakta zorlanırlar. Bu durum çocukların sosyal çevrelerinde arkadaş edinmelerinde de zorluklar yaşanmasına neden olur. SCD’li çocuklar, bu tür sosyal iletişim kurallarını anlamakta ve takip etmekte sorunlar yaşarlar.”
Karşılıklı konuşmalarda zorlu çekiyorsa önlem alın
Sosyal iletişim bozukluğu yaşayan çocukların kelimeleri aslında düzgün bir şekilde telaffuz edebileceğini belirten Özel Eğitim Öğretmeni ve Psikolog Mine Ağır, “SCD’li çocuklar konuşurken cümleleri tam olarak kurabilirler ancak karşılıklı konuşma yapmada, çoğu zaman çevrelerindeki başka kişilerle iletişim kurmakta, sosyal ipuçlarını takip etmekte ve dili uygun kullanmak gibi durumlarda zorlanmaktadırlar” şeklinde konuştu.
SCD’li çocuklarda gözlemlenen diğer sorunlar hakkında açıklamalarda bulunun Psikolog Mine Ağır, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Sosyal iletişim bozukluğu yaşayan çocuklar, aile ve arkadaşları ile evde, okulda ya da herhangi bir ortamda etkin iletişim kurmakta zorlanırlar.
Akranlarıyla ya da diğer bireylerle bilgi paylaşımı yapma konusunda birtakım güçlükler çekerler. SCD’li çocuklar, bir konuşma sırasında söz sırasını beklemeyebilir ve onu dinleyen bireylerin yanlış anlaması karşısında bir açıklama yapmayabilirler.
Sözel olan ya da olmayan iletişim ipuçlarını takip edemezler. Sosyal iletişim problemi yaşayan çocuklar, bir yetişkin ile konuşurken ses tonlarını ve hitap şekillerini ayarlamakta da problemlerle karşılaşırlar.
Çıkarımda bulunma, benzetme veya mizah içeren konuşmaları anlamada akranlarına oranla zayıf kalabilirler. SCD’li çocuklar duyguları hakkında konuşmaktan kaçınır ya da karşıdakilerin duygularını net olarak anlayamazlar. Sonuç olarak; bu tür sosyal iletişim sorunu yaşayan çocuklarda sosyal etkileşime olan ilginin çok düşük seviyede olması kaçınılmazdır.”
Otizm ve SCD karıştırılabiliyor!
Otizm ve Sosyal İletişim Bozukluğu’nun sıkça karıştırılabildiğine değinen Psikolog Ağır, otizmli bireylerde sık görülen, rutin ve ritüellere bağlı kalmak, bedensel anlamsız tekrarlayıcı davranışlar (stereotipi), belirli konular ile yoğun uğraş, sosyal iletişim için gerekli yeterli dil becerisinin ve göz temasının yetersizliği gibi bulguların SCD’li bireylerde görülmediğini vurguladı.
Hangi bulgular kesin teşhis için belirleyici?
Sosyal iletişim bozukluğu tanısı için belirli tanı ölçütlerinin bulunması gerektiğine de değinen Ağır; ‘çocuklarda görülebilen sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerini kullanmada zorluk, iletişim becerilerinin az olması ve akranları ile etkileşime geçememesi gibi durumlar tanı için özellikle belirleyicidir’ dedi. Ayrıca erken çocukluk yıllarında ortaya çıkan dil becerilerinin aktif kullanılamaması da tanı için yol gösterici bir etken olabilir’ diye ekledi.
Kişiye özel terapi uygulanmalı
Sosyal iletişim bozukluğu (SCD) tedavisi konusunda nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında konuşan Ağır, “SCD’li çocuklar için konuşma terapisi faydalı olabilir. Ancak konuşma terapisinden önce; SCD tanısı konulan çocukların ebeveynleri ile görüşmeler yapılmalı, çocuğun sosyal yaşamındaki diğer bireyler ile olan iletişimi de gözlemlenmelidir.
Aynı zamanda ailenin tıbbi geçmişi de dikkatle incelenmelidir. Tedavi süreçlerinde aile bireylerinin de sürece dâhil edilmesi son derece önemlidir. Her çocuğun kişisel yapısı analiz edilmeli ve bireye özel bir terapi süreci devreye alınmalıdır. Ayrıca terapi ve davranış yöntemlerinin yeterli olmadığı durumlarda da çocuk ve ergen psikiyatri uzmanlarından da destekler alınmalıdır” diye ifade etti.