Elbette çok kıymetli danışan vakalarının, süreç içerisinde gösterdiği gelişim kadar bize mutluluk veren en büyük unsur, ailelerden aldığımız değerli geri dönüşler… Otizm tanısı konan 4,5 yaşındaki minik Mustafa’nın annesi olan sevgili Ayşegül Hanım’ın kaleme aldığı mektup, bizleri oldukça duygulandırdı.
O mektubu sizlerle de paylaşmak istedik…
“Ben dört buçuk yaşında erkek çocuk sahibi bir anneyim. 2 yıl önce temmuz ayında, oğlum iki buçuk yaşındayken rutin kontrolü için doktoruna götürdüğümüzde muayenehaneye elinden bir süredir düşürmediği kredi kartını sallayarak girince doktorumuzun uyarısıyla oğlumuzda otizm başlangıcı olabileceğini öğrendik.
O vakte kadar her şey normalmiş gibi görünüyordu. Evet biraz geç yürüdü, ama bizler de çocukken biraz ağırdan almışız, arada bir tepkisizleştiğini, ismini söylediğimizde duyarsızlaştığını fark ediyorduk ama her anne baba gibi ben ve eşim de farklı bir durum olabileceği ihtimalini konduramadık.
O sabah doktorumuz bir süredir devam eden nesne takıntısı ile bizi yüzleştirdi ve hiç vakit kaybetmeden bir çocuk psikiyatristine götürmemizi ısrarla önerdi.
O an bizim için tüm dünya durdu, bir anda elimize pimi çekilmiş bir bomba bırakıldı sanki, öylece kalakaldık. Kulağımda doktorumuzun söyledikleri hele de otizm kelimesi tekrarlanıp duruyordu.
Ama her şeye rağmen oğlumuza telaşımızı, paniğimizi hissettirmeden sakin kalmaya çalıştık. Hemen çocuk psikiyatristi ve çocuk nörolojisinde randevu alıp ertesi gün vakit kaybetmeden Mersin Üniversitesi Hastanesi’nin yolunu tuttuk. Doktor muayene sonrasında oğlumuzun başlangıç seviyesinde belirli bir düzeyde otizmi olduğu söyledi. Bu durumun kreş, özel eğitim ve ailenin sabrı ve özverisi ile atlatılabileceğinden söz ederek bizi sakinleştirdi.
Hemen o gün itibari ile ilk iş telefon, tablet, televizyon vs hepsini hayatımızdan çıkarmak oldu. Ev ve ev dışında onunla olan etkileşimimize dikkat eder olduk. Bu durum oğlumuzun tepkilerine yansıdı yansımasına ama bu kadarı yeterli değildi.
Sabır ve özveri konusunda kendimizi telkin edebiliyorduk, kreş için bir planımız vardı fakat en önemlisi özel eğitim konusunda ne yapabileceğimizi kime güveneceğimizi bilmiyorduk ve ısrarımıza rağmen özel eğitim konusunda kimse bize doğru adres şurasıdır, doğru eğitmen şu kişidir diyemedi.
Tarsus gibi bir ilçede yaşıyor olmamız seçeneklerimizi kısıtlıyor, işimizi daha da zorlaştırıyordu. Bir iki deneme sonunda ve eş dost tavsiyesi ile rotamızı Mersin ve Adana’ya çevirmeye karar verdik. Tam altı ay arayışımız devam etti, farklı özel eğitim merkezlerinde denemelerde bulunduk ama kimse oğlumu 1 dakika dahi ağlatmadan yanında tutamıyor, iletişim kuramıyordu.
Ümitsizliğe kapılmıştık çünkü her deneme sonrasında oğlumuz daha da gerginleşiyor, biz de daha çok üzülüyorduk.
Şimdi düşünüyorum da doğru adresi bulmak bu tür durumlarda o kadar zor ki, oysa olan bitene adapte olmanız ve yolunuza devam edebilmeniz için çocuğunuza öncelikle, en acil olarak bu özel eğitim desteğini sağlamak gerekiyor. 6 ayın sonunda Adana’da bir süredir danıştığımız sevgili pedagogumuz, Mine Ağır hanımefendi ile tanışıp görüşmemizi istedi ve böylece Şubat ayında ilk görüşmemize gittik.
Mine Hanımla ilgili ilk aklıma gelen, beni etkileyen nokta oğlum ile iletişimi oldu.
Odasında görüşme yaparken oğlum kartvizitlerini almak istediğinde ben ikaz ettim. O an Mine Hanım bana, lütfen rahat bırakın, kısıtlama getirmeyin dedi. Daha öncesinde değil oğlum ile iletişim kurmaya çalışıp onu gözlemleyen; yaptıkları en iyi şey ağlamasını izlemek ve benim anne olarak duygularımı göz ardı etmemi bekleyen sözde özel eğitimcilerle karşılaşmıştım.
Mine Hanım ilk görüşmemizden itibaren durumu bize çok net ifade etti ve bizden beklentilerini samimi bir şekilde dile getirdi. “Çocuğunuzda çok ciddi bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum ama birebir eğitimi şart görüyorum, isterseniz benimle isterseniz başka bir eğitmen ile ama mutlaka özel eğitim alması gerektiği kanaatindeyim, daha spesifik konuşmam için süreç içerisinde performansına bakmam lazım.” dedi ve bize düşünüp karar vermemiz için bir süre verdi ve ne zaman istersek ona ulaşabileceğimizi söyledi. Biz kaybedecek zamanımızın olmadığının farkındaydık ve oğlumuzun performansını değerlendirmesi için randevumuzu aldık.
İlk gün oğlum, babası ve ben birlikte girdik eğitime. Normalde oğlum kapalı, dar yerlerde en fazla 10 dakika durabiliyor hele de tanımadığı kişilerle bir aradayken ağlamaya başlıyor, huzursuz oluyordu. Biz gitmeden Mine Hanım onun kolay adaptasyonu için sevdiği, odaklandığı oyuncak, yiyecek, içecek her ne olursa olsun bizden bilgisi aldı ve görüşme ortamını ona uygun, alışkın olduğu bir ortama çevirmek istedi.
Oğlum her şeye rağmen ilk gün oldukça huzursuzdu ama Mine Hanım’la öbür eğitim denemelerinden çok daha farklı bir etkileşim içerisinde olduklarını hissettim.
Önceleri haftada iki gün ziyaretlerimiz başladı. İlk üç ay eğitim süreci zaman zaman ağlamaları ve huzursuzluklarıyla geçiyordu. Ben olmadan katiyen odada kalmak istemiyorum. Bu süreçte Mine Hanım tavrı bizi kararlı olmamız ve gerek evde gerekse diğer ev dışı ortamlarda söylediklerini harfiyen uygulamamız konusunda motive ediciydi.
Sonra durum yavaş yavaş değişmeye başladı oğlum giderek hem Mine Hanım’a hem de eğitim merkezinin diğer kıymetli çalışanlarına adapte olmaya, alışmaya başladı. Hatta sonra ben olmadan da eğitim odasına girmeye başladı. İlerleyen zaman diliminde dikkat sürecinin giderek arttığını, oyuncaklara ve materyallere ilgisinin olumlu yönde değiştiğini, başka çocuklar ve insanlarla sosyal etkileşime girmeye başladığını gözlemliyordum.
İnanılması zor ama daha önce yemeyi reddettiği, ağzına koymadığı şeyleri yavaş yavaş yemeye başlamıştı. Bu esnada oğlum kalan günlerde kreş eğitimine de devam ediyor ve bizde Mine Hanım’ın evde ve aile içinde uygulamamızı önerdiği her şeyi elimizden geldiğince uygulamaya çalışıyorduk. Elbette her çift gibi zaman zaman aramızda ufak gerginlikler, iniş çıkışlar oluyordu ama hem ben hem eşim hem de ailelerimiz için oğlum her şey önünde, önceliğimizdi.
Oğlum zamanla eğitiminin bir parçası olarak Mine Hanım’ın tavsiyesiyle haftada bir saat duyu bütünleme eğitimine de başladı. Bu da dışarıdan gözle görülür bir değişim sağladı. Şu anda son bir buçuk aydır haftada iki tam eğitime gidiyor. Sekiz saat yanında ben olmadan, beni görmeden devamlılıkla odada kalabiliyor.
Bizim için en sevindirici an birlikte geçirdiğimiz altı ay sonunda yeniden tanıyı koyan doktora randevu alıp muayene için gittiğimiz andı.
Doktorumuz bizi çok mutlu ederek otizm tanısının tamamen silindiğini ifade etti. Şu aşamada konuşmada gecikme olduğunu ve konuşmaya yönelik çalışmalarımızı sürdürmemizi ve eğitime aynı motivasyon ve hevesle devam etmemizi önerdi.
Mine Hanım bu süreçte hiçbir doktor kontrolümüzde bizi yalnız bırakmadı ve tüm ekibinin çalışmalarını gerektiğinde raporladı.
Fakat bu profesyonelliğinin yanında beni asıl etkileyen ailemizin bir üyesi kadar samimi ve içten oluşuydu. Son olarak altı ayda başladığımız noktadan geldiğimiz noktaya hayatımızda çok şey değişti şu anda oğlumuzun gelişimi görmek bizi hem çok mutlu ediyor hem de çok gururlandırıyor. Bu sevinç, bu huzur için ve tüm destekleri için Mine Hanım’a ne kadar teşekkür etsek az…